Bir 8 Mart Kadınlar gününde daha en coşkulu ve cüretkâr hallerimizle büyük sözler edecek ve büyük sözler vereceğiz. Kadınlarımızın hayatımızdaki yeri doldurulamaz ve yadsınamaz gerçekliği karşısında her mecradan sesler yükselecek. Reklamlar yayınlayacağız. Afişler asacak ve paneller düzenleyeceğiz. 8 Mart “Uluslararası Kadın Bayramında”, sanki kadına verilmiş bir paye gibi onu kutsayacak ve böylece görevimizi ifa etmenin sözde iç rahatlığı ile 9 Mart sabahına uyanacağız. Peki, sonra hakikaten bir şeyler değişecek mi? 9 Mart sabahı kadınlarımız, hak ettikleri özene, samimiyete, saygıya, toplum içindeki belirleyici konuma, tehlikesiz ve şiddetten uzak ilişkilere, iş hayatında erkeğe denk konumlara, yeteneklerine ve eğitimleriyle müsemma elde edecekleri işlere kavuşabilecekler mi?
9 Mart sabahı, çalıştıkları ortamlarda kariyerleri adına mücadele ederken yaşadıkları mobbing karşısında düştükleri bunalımı, ev hayatına hissettirmeden yaşayacakları zorlu ve uykusuz geceleri bitmiş olacak mı? Salt aile hayatları bozulmasın diye eşlerinden gördükleri şiddet karşısında evlatlarını korumak adına gösterdikleri mücadele bitecek mi?
9 Mart sabahı bizler kadını, bir cinsi obje olmaktan çıkarıp bir varlık ve hayatın başladığı kutsal bir emanet gibi görmeye başlayacak mıyız? Ona nefs değil, nefes olarak değer vermeye ne zaman başlayacağız?
Kadını kendi kimliğinden ve fıtratından uzaklaştırıp onu ailenin temel taşı ve anne sıfatından mahrum bırakarak sanki yukarıda sayılan tehlikelere karşı koruma kalkanı altına almış gibi gösteren çürümüş zihniyetin, hem onları hem de aile hayatlarımızı parçalamasına daha ne kadar göz yumacağız?
İslam kültüründe kadın olgusu tıpkı Türk kültüründe olduğu gibi ön plandadır. Bunun en iyi örneğini Peygamber Efendimiz (sav) döneminde de görmekteyiz. Aynı şekilde kutsal kitabımız Kur’an-ı Kerim, kadını her daim gözeten, onu toplumun temel taşı yapan ve önceleyen ayetler ile bezelidir. Bu durumun tersini savunan görüşler ile mücadele etmek sosyal yükümlülüğümüz olmalıdır.
Kadın ve erkek ayrı birer varlık değil, bir bütünün iki parçasıdır. Onlar bizim yol arkadaşlarımızdır. Toplumun her kademesinde her alanda beraber yürüdüğümüz, hayatı beraber göğüslediğimiz annelerimiz, eşlerimizin, kardeşlerimiz ve evlatlarımızdır. Kim demiş bir kadın aynı anda birden fazla işi götüremez diye; onlar evde annemiz veya çocuklarımızın annesidir, dostumuz, sırdaşımız, bacımızdır. İş hayatında arkadaşımız, amirimiz ya da işverenimizdir. Sanattan kültüre, bilimden ticarete, siyasetten diplomasiye kadar her alanda hayatı beraber kurup beraber onardığımız, öteki yarımızdır. Nasıl ki ailelerimizi kurarken “yuvayı dişi kuş yapar” atasözünün haklılığını kabul ediyorsak kurumlarımızı kurup, onarıp tazelerken de “kadın elinin” değdiği her yerin nasıl başarılara vesile olduğunu görmeliyiz.
Bir bütünü tamamlayan parçalardan biri eksikse yolu tamamlamak mümkün olamaz ve hep eksik kalırız. Bu nedenle Türk ve İslam medeniyetinin kadına ve onun toplumsal rolüne bakış açısını iyi okumalıyız. Türk kadınını ve onun gücünü iyi tanımalıyız. Kadını çiçek değil, toprağın kendisi olarak görmeliyiz. Neticede bir toplumun erkeklerini yetiştiren, yine kadınlarıdır. Onları ne kadar bilgili, öz güvenli, kendi içinde sakin ve özüyle barışık bırakırsak geleceğin dünyası o denli yaşanabilir olacaktır. Aksi halde, “kadınların gözünden düşen her bir yaş, toprağa zehir olarak akar”. Kadınlarımız, sahip değil, yol arkadaşı ararlar. Bizler onların yanında oldukça onların sözlerine değer verdikçe her iki cinsin birbirini tamamlayan özelliklerinden ortaya çıkacak muhteşem eserler karşısında övünür ve bunları gururla bir sonraki nesle aktarırız. Onların üretkenlikleri, bir toprağın bereketi gibidir. Böylesi bir değere hak ettiği özeni ve saygıyı vermek, gelecekte bir toplumu sosyal ve kültürel açlıkla imtihan edilmekten kurtarır. Aksi takdirde kadınlarımıza verdiğimiz sözü tutmamış oluruz. 8 Martlarda söylediğimiz süslü cümlelerin ise hükmü ortadan kalkar. Kadınlarımızın konuşmasına, anlatmasına ve söyleyecek sözlerinin olmasına müsaade edelim. “Çünkü ne vakit, bir kadın söyleyeceği çok şey olduğu halde susuyorsa, erkek artık tüm şansını kaybetmiştir”.
8 Mart Dünya Kadınlar gününün kadınlarımızın hak ettikleri koşulların oluşması adına milat olması dileklerimizle sonuna kadar onların yanında ve destekçisi olmaya VARIZ diyoruz.